"Müzede 1 gün" projemiz tüm heyecanıyla devam ediyor. Yerebatan Sarnıcı'ndan sonra ilk durağımız Ayasofya! Dünyanın en önemli anıtları arasında yer alan Ayasofya; mimarisi, ihtişamı ve büyüklüğü ile oldukça etkileyici. Hem çocukların hem de büyüklerin ilgisini çekeceği kesin… Eğer havaların güzel olduğu bir gün giderseniz arada küçük bir mola alıp bahçede ki kafeteryada bir şeyler atıştırabilir, hediyelik eşya dükkanından günün anısına ufak tefek şeyler alabilirsiniz.
Tam 3 kez inşa edilen Ayasofya Doğu Roma İmparatorluğu’nun İstanbul’da bulunan en büyük kilisesi. İlk yapıldığı yıllarda Büyük Kilise olarak anılan yapıt, kutsal bilgelik anlamına gelen Ayasofya adını 5. Yüzyılda almış. Doğu Roma İmparatorluğu’nda hükümdarların taç giyme töreni de burada yapılırmış.
Kilise ilk olarak İmparator Konstantios tarafından 360 yılında yaptırılmış. Üstü ahşap çatı ile örtülü yapı, İmparatoriçe Eudoksia ile İstanbul Patriği İoannes Chrysostomos arasında çıkan anlaşmazlıklar nedeniyle, patriğin sürgüne gönderilmesi üzerine 404 yılında çıkan halk ayaklanması sonucunda yakılıp yıkılmış. Bugün ilk kiliseye ait herhangi bir kalıntı yok..
İkinci kez İmparator II. Theodosios tarafından 415 yılında yeniden inşa ettirilen kilisenin, beş nefli, ahşap çatı ile örtülü ve anıtsal bir girişe sahip bazilikal planda olduğu biliniyor. Tarihte “Nika İsyanı” olarak geçen, büyük halk ayaklanması sırasında 13 Ocak 532 yılında yıkılmış. Anıtsal giriş kapısına ait basamaklar, sütun kaideleri ve On İki Havari’yi temsil eden kuzu kabartmaları ile süslü friz parçaları kilisenin ikinci inşasından günümüze ulaşan parçalar. Ayrıca anıtsal girişe ait diğer mimari parçaları batı kısmındaki bahçede görebilirsiniz.
Günümüze ulaşan Ayasofya ise İmparator Justinianos tarafından yaptırılmış. Tarihçi Prokopios’un aktardığına göre, 5 yıl gibi kısa bir sürede tamamlanan kilise 27 Aralık 537 yılında törenle ibadete açılmış. Üçüncü Ayasofya’nın mimarisinde geleneksel bazilikal plan ile merkezi kubbeli plan bir araya getirilmiş.
Bu yapıda kullanılan sütun ve mermerler; Aspendos, Ephesos, Baalbek, Tarsus gibi Anadolu ve Suriye’deki antik şehir kalıntılarından getirilmiş. Ayrıca, yapıda Efes Artemis Tapınağı’ndan getirilen sütunların neflerde, Mısır’dan getirilen 8 adet porfir sütununun ise yarım kubbeler altında kullanıldığı biliniyor. Yapıda 40 tanesi alt galeride, 64 tanesi ise üst galeride olmak üzere toplam 104 adet sütun bulunuyor.
Ayasofya Doğu Roma Döneminde İmparatorluk Kilisesi olması nedeniyle İmparatorların taç giyme merasimleri de burada yapılırmış. Taç giyme töreninin tam olarak yapıldığı yer belli olduğundan geziyi biraz şenlendirmek için siz de burada taç giydiğinizi hayal edebilirsiniz. Ayasofya’da ana mekanın sağında bulunan, renkli taşlardan yuvarlak ve geçmeli desenli yer döşemesi Doğu Roma İmparatorlarının taç giydiği bölüm…
Giriş katında bulunan ve İmparator Justinianos’un baş ağrılarını dindiren duvar zamanla dilek taşına dönüşüvermiş. Baş parmağınızı duvardaki deliğe koyup elinizi kaldırmadan tam tur bu deliğin etrafında döndürmeyi başarırsanız dileğiniz gerçek olacak anlamına geliyormuş. Olmaz olmaz demeyin, siz de dileğinizi tutup bir deneyin deriz.
Fatih Sultan Mehmed, 1453 yılında İstanbul’u fethedince Ayasofya kilisesi camiye çevrilmiş. Fetihten hemen sonra yapı güçlendirilerek en iyi şekilde korunmuş ve Osmanlı Dönemi ilaveleri ile birlikte cami olarak varlığını sürdürmüş. Yapıldığı tarihten itibaren çeşitli depremlerden zarar gören yapıya, hem Doğu Roma, hem de Osmanlı Döneminde destek amacıyla payandalar yapılmış. Mimar Sinan tarafından yapılan minareler de aynı zamanda destekleyici görevi görüyor.
Ayasofya’nın kuzeyine, Fatih Sultan Mehmed Dönemi’nde bir medrese yaptırılmış, her dönemde bakım ve onarım çalışmalarından geçmiş, en kapsamlı tamir çalışması Sultan Abdülmecid Dönemi'nde Fossati tarafından yapılmış. Sultan Abdülaziz Döneminde Ayasofya çevresinin yeniden düzenlenme çalışmaları sırasında medrese 1869- 1870 yılları arasında yıktırılmış ve1873- 1874 yılları arasında ise yeniden yaptırılmış.
Osmanlı Dönemi’nde, 16. ve 17. yüzyıllarda, Ayasofya’nın içine mihraplar, minber, müezzin mahfilleri, vaaz kürsüsü ve maksureler eklenmiş. Mihrabın iki yanında bulunan bronz kandiller, Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1526 yılında Budin Seferi dönüşünde camiye hediye edilmiş.
Ana mekâna girişin sağ ve sol köşelerinde bulunan Helenistik Döneme (MÖ. 4.-3. yy) ait iki mermer küp ise, Sultan III. Murad tarafından Bergama’dan getirilerek Ayasofya’ya hediye edilmiş.
Ayasofya’da, Sultan Abdülmecid Dönemi’nde 1847-1849 yılları arasında, İsviçreli Fossati Kardeşlere kapsamlı bir onarım yaptırılmış. Bu onarım çalışmaları sırasında, mihrabın solunda, sütunlar üzerinde yükselen, etrafı ahşap yaldızlı korkuluklarla çevrili Hünkâr Mahfili yapılmış. Aynı dönemde Hattat Kadıasker Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılan 7.5 m. çapındaki 8 adet hat levhası ana mekânın duvarlarına yerleştirilmiş. “Allah, Hz. Muhammed, Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali, Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin” yazılı bu levhalar İslam âleminin en büyük hat levhaları olarak biliniyor. Aynı hattat kubbenin ortasına ise Nur Suresi’nin 35. ayetini yazmış.
Mustafa Kemal Atatürk’ün emri ve Bakanlar Kurulu kararı ile 1 Şubat 1935 tarihinde müzeye çevrilen Ayasofya, Türkiye’nin en çok ziyaret edilen müzesi ünvanını da sahip.
https://ailebebektv.blogspot.com.tr/