• 17/05/2024
  • Hoşgeldiniz

Evliliğimizi ezberlerimiz değil biz yönetelim!

  • Aslı Aydoğdu
  • Aile Danışmanı - Yaşam Koçu Ailebebek TV Kurucu
  • 28.12.2018

Geçenlerde bir arkadaşımla sohbet ederken bir soruma verdiği cevap beni derinden etkiledi. Günlerdir bu konu hakkında düşünüyorum desem yalan olmaz. İlişkilerden bahsediyorduk, bir yıl evli kalıp ayrılmışlardı. Neden ayrıldınız diye sorduğumda, klişe cevaplardan birini bekliyordum ki, aldığım cevapla şok oldum.

“Ayrıldık, çünkü bütün hayalleri evlenene kadardı! Düğüne kadar her şeyi hayal edip planlamıştı, ama sonrasına dair hiçbir şey düşünmemişti, istememişti ve hayal etmemişti. ” dedi. Ne var şimdi bu cevapta demeyin. Birçok çiftin ortak sorunu yatıyor bu cevapta.

"Büyüyünce GELİN olacağım"

Çocukluktan itibaren bize yüklenen duygulardan, misyondan ya da ezberlerimizden kurtulup hayatımızı yaşayamıyoruz. Daha küçücük bir kıza “Büyüyünce ne olacaksın?” dediğimizde “Gelin” cevabını almıyor muyuz? İşte o yaşlardan itibaren kadın olmak gelin olmak sanılıyor. Bütün hayaller de bu sanının etrafında dönüp duruyor. En güzel gelinlik giyilmeli, saç öyle taranmalı, makyaj böyle yapılmalı, düğün bilmem nerede olmalı, bilmem kimler çağrılmalı, hem romantik olunmalı, hem eğlenilmeli hem de havası atılmalı vs...

‘Hayatının en güzel gecesi’ni çocukluğundan beri düşleyip durmak, ama o gecenin bir de sabahı ve hatta ertesi günleri, yılları olacağını hiç hayal etmemek. Bir günü ya da bir geceyi düşlerken bir ömrü es geçmek.

Sanmayın ki, üç beş kişinin evliliğine yansıyor bu sorun. Toplumun büyük çoğunluğu aynı sorunun etrafında dönüp duruyor aslında. Sokaktan rastgele çevirip insanları sorsak mesela, “Evlilik size ne ifade ediyor? Mutlu musunuz eşinizle?” desek… Kaç kişi mutlu olduğunu söyler dersiniz?

Evlilikle ilgili genel algı; imzayı atana kadar her şeyin güllük gülistanlık, sonrasının ise birbirini idare etme sanatı olduğuna dair. Ev işleri, yemek, çocukların bakımı gibi günlük ve yorucu işler (çalışsın veya çalışmasın) kadına ait, evi geçindirme, yarınlara yatırım yapma, aile içi önemli kararları alma da erkeğe ait. İki büyük sorumluluk iki taraf için de adil olmayan bir şekilde paylaşılmış, kabullenilmiş ve altından kalkılmaya çalışılıyor. Bu yüklerin altında ezilen ve birbirinden uzaklaşan eşler… Hepimizin her gün, her an tanık olduğu ve hatta bazılarımızın bizzat yaşadığı durum.

Kimi sorumlu tutmak gerek bu durumdan? Evliliğin nasıl olması gerektiğini anlatmayan anne babaları mı, iyi örnek olamayan yakın ve uzak çevrede ki evli çiftleri mi, örf ve adetleri mi yoksa çocukluktan beri kurulan gelinlik hayallerini mi?

Bence sorumlu aramaya başlamadan önce, kendi sorumluluklarımızı hatırlayalım. Büyüttüğümüz çocuklara gelin olmayı değil,  önce insan olmayı aşılayalım. Değer verdiğimiz ve sevdiğimiz insanla yaşamanın, onunla ortak paydada buluşmanın, birlikte sadece zorlukların üstesinden gelmenin değil hayatın tadını da çıkardığımız bir ilişkinin önemini gösterelim. Kendi evliliklerimizle,  ilişkilerimizle onlara örnek olmaya çalışalım.

Düğün gecesini hayal etmekten çok daha öteye gidelim. Her sabah uyandığımızda göreceğimiz bir çift gülen gözü hayal edelim, ağladığımızda başımızı yaslayacak bir omzu, birlikte içtiğimiz kahveleri, dertleşmeleri, kahkahaları, ağırlanan misafirleri, heyecanları, hayal kırıklıklarını, birbirimizi tamamlayacak özelliklerimizi, kırıp dökmeden yaşayabilmeyi, anlayabilmeyi, anlatabilmeyi, birlikte hayal kurabilmeyi, hayal kırıklıklarını paylaşabilmeyi, birlikte istemeyi, birlikte karar verebilmeyi, birlikte yaşlanabilmeyi hayal edelim.

Hayal edelim ki, bir fikrimiz olsun evliliğe dair. Evliliğimizi ezberlerimizle değil, aklımızla, fikrimizle, gönlümüzle yürütelim…

Aslı Aydoğdu

Yaşam Koçu ve Aile Danışmanı