Şiddet denince aklımıza genelde fiziksel şiddet geliyor. Oysaki sadece fiziksel değil duygusal, ekonomik ve cinsel şiddet de yok denemeyecek kadar çok ve sıklıkta yaşanıyor…
Psikolojik şiddet olarak da tanımlanan duygusal şiddet yetişkin, ergen, çocuk, kadın, erkek demeden neredeyse hepimizin hayatında sıkça karşılaştığımız bir durum. Hangimiz ihtiyaçlarımızdan yoksun bırakılmadık, şantaja ya da tehdide maruz bırakılmadık? Daha çocukluktan başlayan masum tehditler değil miydi yemeği bitiremeden oyuna başlayamayacağımız? Duygu sömürüsünü, sevilme ihtiyacı ve terk edilme korkusunu ya da şantajını da duygusal şiddetin içinde anlatabiliriz.
Mesela kadının çalışmasına izin verilmemesi, çoğunun zorla ve uygun olmayan işlerde çalıştırılması ya da kadının ekonomik ihtiyaçlarının karşılanmaması ekonomik şiddetin tarifi değil mi? Tabi burada kadından örnek vererek ekonomik şiddeti tanımladık diye erkeğe şiddet uygulanmıyor anlamı çıkmasın.
En travmatik ve tamiri zor şiddet türü olarak cinsel şiddeti söyleyebiliriz sanırım. Cinsel şiddet; kadının, erkeğin ve maalesef çocukların isteği dışında cinsel olarak kullanılması ve cinsel ilişkiye zorlanması... Bunun içine tecavüz, taciz, evlilik içi taciz ya da kadının fuhuşa zorlanması giriyor.
Bir de son zamanlarda sıkça duyduğumuz aile içi şiddet lafı var. Aldatılan kadınlar, dayak yiyen çocuklar, öldürülen eski eşler… Yani otoriter ve güçlü olan ferdin ailenin diğer bireylerine fiziksel veya duygusal olarak zarar vermesi.
Peki şiddet neden var? Genetik nedenlere mi bağlı yoksa sonradan mı öğreniyoruz?
Henüz şiddetin genetikle ilişkisi kanıtlanmasa da bazı psikolojik rahatsızlıklarda şiddet, genetik olarak görülebiliyor. Yani, anti sosyal kişilik bozukluğunda genetik bir faktör olduğu düşünülüyor ve bu kişiler şiddete daha meyilli kişiler olabiliyor. Uzmanlar şiddetin öğrenilmiş bir davranış olduğunu söylüyor. Mesela çocuklar bütün davranışları gözlemleyerek öğreniyor. Çevresinde, ailesinde yaşadığı şiddeti içselleştiriyor, zaman içinde bunu kullanmayı öğreniyor. Şiddete maruz kalan çocuk, şiddet uygulamanın doğru bir şey olduğu düşünerek ilk fırsatta gücünün yettiği kişilere şiddet uygulayabiliyor. Şiddetin ona sağladığı avantajları gördükten sonra da genellikle şiddeti devam ettiriyor.
Bizim gibi ataerkil toplumlarda şiddete maruz kalanlar genellikle kadınlar oluyor. Bunun en baş nedeni olarak toplumsal cinsiyet rollerini gösterebiliriz. Kadının toplumda daha pasif ve korumasız olması, erkeğin kadının üzerinde daha rahat güç sağlamasına neden oluyor. Yüzyıllardır duyduğumuz ve içselleştirdiğimiz “erkek dediğin döver de sever de, ne var canım affetmek gerekir, erkeğin elinin kiridir, o erkek ona bir şey olmaz” gibi gereksiz ve son derece yersiz tanımlamalar.
Kadına şiddetin diğer nedenleri arasında erkeğin öfke kontrol probleminden veya anti sosyal kişilik bozukluğundan bahsedebiliriz. Bunun yanı sıra kadını denetim altında tutmak, otorite sağlamak amacıyla da erkeklerin çoğunlukla güç kullandığını görüyoruz.
Son yıllarda araştırmalarda öne çıkan çok önemli bir bulgu daha var, kadının şiddeti normalleştirmesi. Nasıl mı? Aldatılan, ihtiyaçlarından yoksun bırakılan, tehdit edilen, taciz edilen ve dayak yiyen bir kadın bunu neden normal karşılasın? Bu normalleştirmenin temelinde de yine ailesel öğretiler yer alıyor. Ne var canım babam da annemi döverdi, Mehmet amcanın iki eşi vardı, Ayşe abla da varlık içinde yokluk çekti gibi hatıralar… En önemlisi de bu hatıralardaki kadınların affetme öyküleri kadının şiddeti normalleştirmesinde en büyük etken. Kadının şiddeti normalleştirmesi hem devam ettirici hem de şiddetin artmasına neden olan bir unsur. Şiddeti kabul etmek yerine önlemeye ve şiddete neden olan davranışları ortadan kaldırmaya çalışmalıyız.
Şiddete karşı savaşımızı şiddetten uzak çocuklar yetiştirerek verebiliriz. Dünyayı bir günde değiştiremeyeceğimize ve bütün bildiğimiz şiddet içeren duygu, durum ve düşüncelerimizi bir hamlede silemeyeceğimize göre ağacı yaşken eğeceğiz. Bunun için ilk dikkat etmemiz gereken şey eş ve aile ilişkilerinde sağlıklı iletişim kurabilmek. Öncelikle evin şiddetten uzak olması gerek. Çocuğa verdiğimiz mesajlar da çok önemli. Toplumsal olarak eşitlikten bahsediyorsak eğer, aile içinde de eşitliği sürdürmemiz şart. Anne babanın maddi ve manevi konularda yükü birlikte omuzlaması ve paylaşımcı tutum sergilemesi, çocuğa rol model olmak açısından önemli. Ağam, paşam gibi erkekliği üstün kılan, kültürel kodları destekleyici mesajlardan da kesinlikle uzak durmak gerek.
Her fırsatta eğitim şart diyoruz. Evet, eğitim şart! Önce kendimizden başlayarak şiddeti normalleştirmemeyi ve şiddetle baş etmeyi öğrenmeli, sonra da kızlarımızı ve oğullarımızı ayrımcılıktan uzat eşitlik ve saygı içinde yetiştirmeliyiz. Aile içinde ayrımcılıkla tanışmayan çocuklar yetişkin olduklarında da bu bilinçle davranacaklar, üstünlük sağlama, baskı altında tutma ve kaba kuvvet kullanmaya yeltenmeyeceklerdir.
Şiddetten uzak yarınlar yetiştirmek bizim elimizde…
https://ailebebektv.blogspot.com.tr/